Ebeveyn & Çocuk
Çocuğu bırak ve git
4 Yorum
-24 Aralık 2016
Kadınlığın yolu çok uzun ve zorlu. Yolunun üzerine ne de çok engel çıkıyor. Hele de anneysen… diye devam etmek isterdim ama artık böyle düşünmüyorum. Anne olsan olmasan da kadın olmak zor. Anneliği biz günümüz kadınları çok da ayrıştırıp pamuklara sarıyoruz gibi geliyor. Yoksa o da kendi içinde şekillenen bir süreç halbuki. Geriye dönüp bakınca Doğa ile geçen 9 yılımıza bakıyorum. Neleri yapardım neleri yapmazdım diye? Yaptığım ya da yapmadığım hiçbir şeyden pişman değilim. Ofis hayatını yine bırakırdım yine uzunca emzirmek için dağları delerdim, yine yine yine. Attığım her adımın tohumlarını gün be gün topluyorum. Fakat şimdiki aklım olsa Doğa’yı bırakır daha fazla kendimle seyahate çıkardım. Yeni anneyseniz yüreğiniz acısa da bunu yapın derim. Bırakın çocuğu gidin. Kaçın uzaklara. Nasıl da ilaç olacak kadınlığınıza, kendinize… Daha fazla üretebilecek, yaratabileceksiniz. Kendinize, ailenize, dünyaya daha başka pencerelerden bakabileceksiniz. Koşulları bahane etmeyi bırakın, o koşullar sizin seçiminiz ve siz değiştirmedikçe orada olacaklar. Şimdi içimde editör diyor ki “yine dikte ediyorsun Özgür”. Ama o kadar istiyorum ki yeni anneler bunun tadına varsın ki kendini unutmasın anneliğin içinde. Aslına bakarsanız ben bu işi çok iyi kotardığımı düşünüyordum. Yani kendime ait zaman yaratma konusunu. Yine de daha fazlasını yapabilirmişim diye düşünüyorum şimdi. Daha fazla beslenebilirmişim hayattan. O zaman neler farklı olurdu bugüne göre bilemem. Bugün herşeyiyle güzel.
Bazen bu blogu kapatmayı düşünüyorum. Özellikle de son bir yıldır pek birşey yazamadığımdan belki. Bitirmeye çalıştığım romanım rol çalıyor blogdan yapacak birşey yok. Fakat sonra ilk blog yazmaya başladığım günleri düşünüyorum. Bir gün yine Doğa’nın bütün gün uyumadığı savaştan çıkmış gibi bir gündü, Serdar elinde bir kitapla eve geldi. Bak dedi blog diye birşey var tam senlik. Ertesi gün açmıştım alternatifkarmayı. Burasıydı bana nefes aldıran, yeni dostlar kazandıran, tekrar üretmemi sağlayan. Bugün yine burası beni geçmiş yıllarımla yüzleştiren, kendime ayna tutan. Söz uçar yazı kalır tabiki. Yazı her zaman tarihe not. Bana ilaç. Dertlerime çare. Yolumda koluma giren, düşmemi engelleyen tek şey. Yazamadığım zaman hastayım. Evet bildiğiniz hastalanıyorum. Kaşınıyorum, her yanım kabarıyor örneğin. Çok sinirli olabiliyorum. Yalnız kalamadığımda ve yazamadığımda. Hiçbirsey beni bundan almamalı, alamaz. Bilgisayarım, defterlerim, kalemlerim, kitaplarımla beni bir odaya kilitleyin unutun orada. Evin en sevdiğim halleri gece herkesin uyuduğu ya da sabah kimsenin uyanmadığı saatler. Çok seviyorum bu saatleri elimde değil. Sapık gibi evden çıkacakları, ikisinin sinemaya falan gideceği zamanı kolluyorum örneğin bu aralar ki oturup romanda son yazdığım bölümü tekrar gözden geçireyim diye mesela. Kimi zaman çok zor çok yıpratıcı. Ama böyleyim yapacak birşey yok. Roman bittiğinde sadece günlük yazacağım günlerin hasretini çekiyorum şimdiden. Sadece çalakalem buraya bolca yazabileceğim günlerin…
Bir de korkularım var romanla ilgili. Çok korkum var. Aman bu kadın bu kadar uğraştı bu muydu falan cümlelerini duyacağım ve kimbilir daha neler. Hiç beğenmiyorum yazdıklarımı hem de hiç. Ne yazsam sığı geliyor. Ne yazsam saçma geliyor. Özellikle bugünler. Merkürden mi dersiniz?:) Yine de yazıyorum, saçma da olsa beğenmesem de dibine kadar en karanlığına kadar deşiyorum kimi zaman bir karakteri. Türlü türlü duygu halleri yaşıyorum bu süreçte, tatlı üstüne tuzlu yemek, bir uyanıp birden uyumak ya da tamamen içine kapanıp arkasından dans etmeye başlamak gibi. Deliriyor muyum acaba?
Yeni anneye tavsiyelerle başlayıp kendi deli yazma sürecimle bitirdiğim yazımı şu gelgitli hallerime verin. Roman bitene kadar mazur görün. Ama yarın ya da bu hafta içinde diyelim size nefis bir kitaptan bahsedeceğim. Söz:)
28.09.2015