Beslenme & Sağlık
Glutensiz duraklarım
4 Yorum
-15 Ocak 2013
Glutensiz beslenmeye geçeli beri kendimde farkına vardıklarım daha önce hiç bilmediğim yerlerden çıkıyor. Beslenmenin salt sosyalleşmekle olan ilgisini birebir deneyimliyorum. Örneğin hafta içi çok iyiyim, huzurluyum, rahatım çünkü kendi öğünlerimi kontrol edebiliyorum. Çoğunlukla evde yiyorum zaten. Dışarıda olacaksam da mutlaka yanımda glutensiz ekmeğim, galetem ya da meyvem oluyor. Ama haftasonu Doğa ve Serdar’la dışarı çıktığımızda zorlanıyorum. Hem kendime uygun menü bulmakta hem de zihnimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Zihnim diyor ki; Bir kahve zevkin vardı şöyle yanında bir cheesecake yerdin hani ya da şöyle nefis mantarlı bir pizza… bunlardan da mahrum kaldın. Habire sebze, meyve, et, balık nereye kadar…
Ruhum diyor ki; Hiç bu kadar sağlıklı hissettin mi? Hayır. O halde şikayet etme, şükret.
Bedenim diyor ki; zindeyim, şişliğim yok, ödemim yok, mide de sıkışmalar yok. Bana ait olmayan şeyleri bana verme.
İşte böyle içsel çatışmalarla geçiyor haftasonları genelde. En çok da hani ayın belli dönemleri var ya biz kadınların cadıya dönüştüğü, hormonlarımızın ters yüz olduğu, işte en çok o dönemlerde zorlanıyorum. Kendimle savaş veriyorum desem doğrudur. Tabii yoga ve meditasyon oluyor kurtarıcım. Geçenlerde yoga dersimizden sonra sohbet sırasında öğrencilerimden biri “yoga beni hep şaşırtıyor” dedi. Ben de 10 yıldan fazla süredir yoga yaptığımı ve yoganın beni halen şaşırttığını söyledim. Evet sevgili okurlar, yoga disiplini sayesinde sadık kalabiliyorum bu diyete, bu düzene. Önce ruhen sonra bedenen dayanabilme, sabredebilme gücü veriyor yoga bana.
Kesinlikle kolay bir durum değil Türkiye’de glutensiz beslenmek. ürünler çok sınırlı, seçenek az, gittiğiniz restoranlarda glutensiz menü yok. Herşeyi ayrıntısıyla garsona sormanız, menüyü detaylı incelemeniz gerekiyor. Üstelik benim sadece intoleransım var, bir de ömür boyu böyle beslenmek zorunda olan çölyak hastalarına büyük kolaylıklar ve dayanma gücü diliyorum buradan. Ve hepsini çok iyi anladığımı söylemek istiyorum.
Şu ana kadar dışarda yemek zorunda kaldığımda en mutlu olduğum yerler Bağdat Caddesi’ndeki Kırıntı ve Le Pain Quotidien oldu. Özellikle Kırıntı’da çalışan garson arkadaşlar konu hakkında çok ilgili ve bilgili. Hatta bana derin dondurucudan glutensiz ekmek kızartıp ikram ettiler. Yoga dersleri sonrası cadde tarafında işim de varsa yani eve dönmeyeceksem mecburen bu iki yerden birine gidiyorum ya da Saray ya da Mado’da menemen de idare ediyor beni:) Bir de Cafe Nero’da glutensiz limonlu muffin var artık. Nero seven biri olarak bu da beni hayli mutlu etti. Denedim yedim, bir sıkıntı yaratmadı midemde. Demek ki içeriğine güvenebiliriz.
Ev halkı çok destek olmakla birlikte bir yandan karşımda çikolatalı her türlü şeyi götürüyorlar. Eee napsınlar onların da diyet yapacak hali yok. Zaten mutfağı tamamen glutensiz hale soktuğum da yok fakat eskisine göre buğdaylı ürünler daha az kullanılıyor. Yalnız geçenlerde glutensiz un ile esmer şekerli, havuçlu, tarçınlı, cevizli kek yaptım o kadar müthiş oldu ki tadı. Doğa ben hiçbir şey söylemeden çikolatalı kek sandı. Esmer şekerden olsa gerek havuçları bile görünmüyordu. Normalde kek bizde 1 hafta sürünür ama bu defa 3 günde bitti. Hatta neredeyse tabakta kalan kırıntılarını da toplayıp yediler. Ben toplamda 2 dilimini falan yemişimdir.
İnsanın oturmuş alışkanlıklarını değiştirmesi hatta bazılarından tamamen vazgeçmesi kolay değil. Ama her değişim farklı yüzleşmeler getiriyor insana kendisiyle ve çevresi ile ilgili. Değişimden korkarak yaşadıkça,”ondan bundan vazgeçemem” diyip kaçtıkça, hayatın asıl gizemini, büyüsünü ve kendi gücümüzün sınırlarını da kaçırıyoruz gibi geliyor… Değişime kucak açıp, hiç denemediklerimizi deneyebilmek, değişimin içinde dönüşmenin tadına varabilmek ve bu süreçte beynimizin çok farklı taraflarını aktive edebilmek için biraz cesaret biraz da kararlılık gerek sadece. Bu bedende bu hayata 1 defa geliyoruz, o halde neyi bekliyoruz değişmek için?