seyahat
Keşke kartal ailesi olsaydık
1 Yorum
-6 Şubat 2012
Sömestr tatilinin ikinci haftası kaçtık buralardan. İstanbul’un kardan kıyafetini göremedik ama bedenimizi dinlendirdik, ruhumuzu tazeledik döndük. Turizm sektörünün ölü sezon tanımlamasını pek severim ben. Adeta terk edilmiş hissiyatı veren ama bir yandan da yaşamaya devam eden mekanlar böyle zamanlarda gerçek ruhunu ortaya koyuyor sanki. Denizden esen o soğuk rüzgar bile daha gerçek geliyor. Çocukluğumdan beri öyle alıştığımdan belki de, her şubat tatilinde annem kardeşimle beni alır sıcak bir yerlere götürürdü, sezon ölü de olsa:) Bursa da yaşadığımız için Uludağ dışında bir yere kış tatiline gitme ihtiyacı da duymazdık zaten ama sonrasında ben ilkokulu bitirdim ve İstanbul’a taşındık yine de kış tatili hiç istemedi canımız.
Bu defa annem beni ve Doğa’yı aldı götürdü:) Üç nesil ve de 3 kız, kikirdedik, dertleştik, didiştik, gezdik, yedik, içtik. Hem ne kadar birbirimizin kopyası ama bir o kadar da farklı olduğumuzu gördüm. Anneciğimle vakit geçirmeyi, sessizliğin içinde onunla konuşmayı, hiç birşey yapmadan durmayı ne kadar özlediğimi fark ettim.
Kar nedeniyle uçuşumuz 1 gün ertelendi. İyi ki ertelendi de biz de rüzgarın dindiği o “an” ları yakalayıp kumsala keşif gezisi yapabildik pisimle. Öyle mutlu olduk ki kumsal ve denize kavuşunca o an gerçekten hiç bitmesin, zaman donsun istedik ikimiz de. Bir defa daha gördüm ki çocuk doğada olmalı, doğada büyümeli, doğa ile bütünleşmeli. Pisim de benmimle aynı hissetmiş olmalı ki sadece ikimizin olduğu o uçsuz bucaksız koskoca kumsalda kumlara adını yazarken “keşke kartal ailesi olsaydık” dedi. İçinden gülmek vardır ya hani iç organlarınızdan, işte öyle gülümsetti beni bu söylediği. Öylesine içime dokundu, öylesine mutlu etti ki beni. Hem içimdeki hisleri okuyabilmesi hem de ona koyduğumuz isimle bu kadar birebir özdeşleşmesi çok duygulandırdı beni.
Uçağımız ertelenmeseydi denize elimizi sokamayacak, kumsala adımızı yazamayacak, pati izlerini takip edip şu fotodaki dostumuzla tanışamayacak, anılarımıza bu özel an’ları ekleyemeyecektik.
Bu tatilin bende bıraktığı en taze his; “Basitliğin verdiği tarif edilmez mutluluk”.
İstanbul’umuzu özlemişiz tabii, en çok da Serdar’ımızı ve pamuğumuzu. Doğa en son gün zaten Pamuk diye çıldırıyordu ve geldiğimiz gece resmen birlikte uyudular kucak kucağa.
Okulun ilk günü diye daha akşamdan krep siparişi verdiğinden sabahın altı buçuğunda mutfakta yumurta, süt ve un üçlüsünü çırpmaktaydım. “Hoşgeldin İstanbul’a” dedim kendime:)