kitap

Kişisel gelişim üzerine…

2 Yorum

-

4 Haziran 2010

“Senelerdir verilen onlarca seminer, yayınlanan yüzlerce kitap ve bu eğitimlere katılan binlerce insan var. Madem ki bu iş birkaç saatlik seminerlerle, birkaç haftalık eğitim programlarıyla, birkaç kitap okumakla bu kadar kolay oluyor da neden halen bu etkinlikler aracılığıyla toplumsal bir patlama yaşamadık? Neden halen gelişimini tamamlayamayan bireyler toplumun her kesiminde var? Neden bu anlatılanların etkisi birkaç saat ile bir hafta arasında ortadan kalkıyor? Neden sadece kişisel gelişimciler gelişiyor da diğerleri gelişemiyor?

Kişisel gelişim adı altında ve herkese aynı şartlar altında sunulan bu hizmet, tek tip ve bedendeki elbisenin herkese olmasına benzer. Bu ne kadar mümükünse kişisel gelişim masalı da o kadar mümkünmür.”

Yukardaki satırlar Popüler Psikiyatri Dergisi’nin son sayısında yer alan “Modern Çağın Masalı: Kişisel Gelişim” başlıklı yazıdan.

Evet hepimiz görüyoruz ki kişisel gelişim ciddi bir pazar haline geldi. Google’dan arama yaptığınızda kişisel gelişim adına milyonlarca kayıda ulaşabiliyoruz. “Farkındalık” kelimesi gündelik sohbetlerimizde, her yeni çıkan 10 kitap içerisinde mutlaka 3-4 kişisel gelişim kitabı var. Etrafımızda bir dolu yaşam koçu… Hemen hemen her spor salonunda yoga dersi, her güzellik salonunda da meditasyon var, ya da en azından cilt bakımı sırasında okyanus sesleri dinliyoruz. Açık söylemek gerekirse pazarlanması çok kolay bir alan. Binlerce yıllık öğretiler çok kolayca pazarlama aracı haline getirilebiliyor ve böylece kişisel gelişim alanında inandırıcılık gün be gün azalıyor. Bu konularda yazdığım için gerek dergi de gerek de burada, sık sık haber önerileri, röportaj teklifleri gelir bana. Fakat bu konuda çok seçici olduğumu bilir beni tanıyanlar. Belli kriterlerim vardır; Öncelikle kişinin uyguladığı öğretiyi inceler, araştırırım, derinliğine bakarım. Röportaj sırasında da sorularımla kişinin özüne inmeye çalışırım. Beklediğim yanıtları alamazsam, benim için haber değeri yoksa ya da okuyuculara değer katacak bilgiler vermiyorsa yazmam.

Popüler Psikiyatri Dergisi’nde yer alan yazı hoşuma gitti. Psikolog Volkan Kumaş kaleme almış. Sorgulayış tarzını, ortaya koyduğu fikirleri beğendim. Fakat tek bir noktada takılı kaldım; Madem kişisel gelişim masalı tek tip bedenler yaratıyorsa, anti depresanların yarattığı tek tip insanlara ne demeli? “Sen bunun altından kalkamazsın bence destek almalısın” diyerek çatır çatır anti depresan yazan, insanların duygularını bastırıp, üzerini örtüp yalancı mutluluklar yaşamalarını sağlayan doktorlara ne demeli? Biz insanlar, kendimizle yüzleşmekten korkuyoruz bence, hep sığınacak bir liman arıyoruz. Ne zaman ki korkularımızı fark ediyoruz kaçmaya başlıyoruz neresi olursa. Doktora gitmeyin demiyorum ama her nasıl kişisel gelişiminin içindeki her uygulamayı sorgulayıp, kendimize en uygun olanı bulana kadar araştırmamız gerekyorsa, her depresif hissettiğinizde de anti depresanlara sarılmamamız gerek. Kendinize sarılın bunun yerine…

Konuyla ilgili Elvan Demirkan’ın kitabından bir alıntı yapmak istiyorum;

“Yogada yapılan hareketler ve nefesin koordinasyonu kaslardaki gerginliği azaltırken, kalp atışı yavaşlıyor, kan basıncı düşüyor. Vücudunuza, zihninize bir saat için bile olsa gerekli özeni gösterdiğinizi hissediyorsunuz. Kişisel gelişimde başlangıç budur zaten;vücut, nefes ve düşünce arasındaki dengeyi fark etmek. Ondan sonrası herkesin kendine ait yolculuğudur. Yani bu duyguyu hayatınızın diğer yönlerine ne kadar taşıyabildiğiniz… Yıllarca Hindistan’a ve dünyanın başka ücra köşelerine gidip gurulardan dersler alarak, binlerce yıllık öğretiler hakkında epey bilgi sahibi olabilirsiniz. Enerji bedenlerini keşfetme, olumsuz karmalardan uzaklaşma, çakraları açılması, inisiyasyon gibi çoğu kişinin bağ kuramadığı hatta ürkütücü bulduğu terimleri günlük hayatınızda kullanabilirsiniz.  Ama bu bilgiyi, kendi bakış açınızı genişletmek ve farklı düşündüğünüz kişilerle empati kurabilmek için kullanmıyorsanız, hiçbir işe yaramaz. Yoga ve meditasyonla ilgilenen birçok kişi ‘spiritüel maddiyatçılığı’ yaşıyor. Yani ‘farkında yaşıyorum’ edalarıyla sadece egolarını törpülüyorlar. Salt bu konulara ilgi göstermek sizi ‘spiritüel’ yapmaz, bilginin sizi değiştirmesine izin vermelisiniz… Doğu öğretilerinin ‘kendini bul’ derken kastettikleri, geçmişinizin getirdiği sınırlarla sıkışıp kalmamanız… Düşünce şeklinizi, davranış alışkanlıklarınızı tarafsız olarak fark etmeniz…”

İçimdekilere tercüman olmuş Elvan Demirkan. Uzun bir süre önce okumuştum bu kitabı ama dergideki yazıyı okuduktan sonra bu kitap aklıma geldi ve baktım bu bölümlerin altını çizip işaretlemişim. Yani her gün yoga, meditasyon yapıp, sonra da arkaşlarınızla kahve muhabbeti yaparken falancanın da kocasının dedikodusunu yapmakla olunmuyor işte spiritüel. Ya da bir arkadaşınızın cep telefonunuzdan sizi aradığını görüp de açmayıp, sonra tekrar aradığında beyaz bir yalan uydurmakla da olmuyor. Ne oluyor işte o zaman o seminerler, öğretiler bir hafta ya da en fazla bir ay etkisini sürdürüyor sonra rafa kalkıyor.

Önce kendimize dürüst olup,  kendimizi sevip, bir de basit yaşayarak mutluluğun tadına varabilirsek değmeyin keyfimize o zaman. Ne yapacağız? Kısa yoldan belli vaatler veren, derinliği olmayan öğretilerden, uygulamalardan uzak duracağız. Kendimizi tanımak öyle bir haftada, bir ayda olacak birşey değildir. Emek, özen ister. Uzun soluklu, her adımında birşeyler öğreneceğimiz sonsuz, sınırsız bir deneyimdir.

ÖZGÜR TURAN’DAN HABERDAR OL,

YENİ YAZILAR, ETKİNLİKLER VE GÜNCELLEMELERLE SENİ HABERDAR EDELİM

ÖZGÜR’Ü BURALARDA TAKİP EDEBİLİRSİN Twitter Instagram