seyahat
Yaza New York’ta başlamak
0 Adet Yorum
-7 Temmuz 2014
Bu yıl benim için yaz, hem iş hem de gezi için gittiğim New York’ta başladı. Uzun yıllar önce gördüğüm bu şehir, bu defa bana çok daha kalabalık, karmaşık ama yine de keyifli geldi. Bütün karmaşasına rağmen kendini sevdiren oldukça yüksek tempolu ve renkli bir şehir. Hemen hemen her alanda alternatifiniz çok yani tam anlamıyla küresel kent aslında. Yılda yaklaşık 40 milyon turist tarafından ziyaret edilen bu göçmen kentte 170 ayrı dil konuşuluyor.
İnsanlar adeta robotlaşmış. Fakat büyük şehir insanının maruz kaldığı trafik, hava kirliliği gibi sorunların yanında belki de en güzel avantajlarından biri şehrin içindeki geniş park alanları. Parklarda tuvalini koymuş resim yapanlardan tutun da, çimlerde güneşlenen, piknik yapanlara hatta enstrümanını tınkırdatıp şarkı söyleyenlere rastlamak mümkün. Günün her saatinde ama özellikle de sabah erken saatlerde parklar spor yapan insanlarla dolu. Hatta sadece koşu ya da yürüyüşle sınırlı kalmayıp çimlerin üzerinde pilates ve yoga yapanları da görebilirsiniz. Bu şehirde yoga anlatılmaz yaşanır. Her köşe başında bir yoga stüdyosu ve parkların hemen hemen hepsinde akşamüzeri altıdan sonra herkese açık yoga var. Matınızı dahi oradan temin edebiliyorsunuz. Sadece eşofmanınızı giyip gitmeniz yeterli ya da Japon turistler gibi anında karar verip eteğinizle de yapabilirsiniz.
Central Park’ta beni en çok şaşırtan çocuğunun pusetini iterek koşuya çıkmış anneler oldu. Yani “doğurdum da kilom var” diye bahaneniz yok orada. Her koşulda egzersiz yapacak bir ortam yaratıyorlar. Aslına bakarsanız beslenme şekillerini düşünürseniz az bile yapıyorlar.
Normal bir restoranda tek bir porsiyonla rahat 3 kişi doyabiliyorsunuz. Sağlıklı yiyecek bulmak da zor değil oysa ki. Hemen hemen her caddesinde sağlıklı organik yiyecekler satılan minik yerler mevcut. Fakat ucuz değil. Ve malesef gözlemlediğim kadarıyla aşırı derecede et özellikle de tavuk tüketimi var. Şu ana kadar gezdiğim ülkeler arasında bu kadar sağlıksız et tüketimi olan bir yer daha görmedim. Çocuk menülerinin çoğundan da tavuk eksik olmuyor. Izgarası, kızarmışı her çeşidinden.
Yakın zamanda Spike Jonze’nin “Her” filmini izlediyseniz bilin ki o filmdeki senaryo çok uzak bir zaman dilimine ait değil. Çok yakında karşılaşabileceğimiz normallikte hatta. New York’ta sokakta yürüyen insanların yaklaşık yüzde 90’ı telefonuyla yakın ilişki halinde. Turistlerin ise çoğu selfie çekiyor. Metroda, sokakta, restoranda herkesin elinde telefonu var. Türkiye’de de çok yabancı olduğumuz bir görüntü değil aslında ama orada her anlamda kullanım daha yoğun göze çarpıyor.
Şehrin genelinde beni en fazla üzen, hemen hemen her köşe başında bir evsiz insan görmek oldu. Bu insanlar öğrenci, işsiz, hamile bir kadın olabiliyor çoğunlukla. Böylesine bolluk içindeki bir şehirde bu derece yoklukla savaşan insanlar kapitalizmin soğuk gerçeğini tokat gibi çarpıyor yüzünüze, bir an olsun insan olduğunuzdan utandırıyor sizi. Her birinin elinde kartona yazılmış bir not ve diğer ellerinde de okumakta oldukları kitap. Kimileri kitabına öylesine dalmış oluyor ki koyduğunuz paraya bile bakmıyor. Kimileri de açlıktan kendini kaybetmiş halde.
New York metrosu oldukça rahat ve geniş bir alanı kapsıyor. Fakat metronun alt katlarında gördüğümüz fareleri de unutamıyorum. Fare nüfusunun şehirde yaşayan insan sayısının iki katı kadar olduğu söyleniyor. Yine de şehir içi ulaşım için 24 saat açık metro bana göre tek ve en rahat seçenek. Diğer taraftan hemen merdivenlerin başında karşınıza çıkabilecek hip hop, salsa, techno, punk tınıları da gününüzü renklendiriyor. Kimi zaman metroyu kaçırma pahasına da olsa takılıp kalıyorsunuz.
Gelelim bu şehirde çocukla yapılabilecek etkinliklere; öncelikle yazın gidecekseniz yanınıza hem kendiniz için hem de çocuğunuz için bir şapka ve ince bir hırka almanız tavsiye olunur. Dışarıda sıcaktan kavrulurken herhangi bir mağazaya ya da müzeye girdiğinizde klimadan zatürre olmanız mümkün. Tabiki çocuklar için en eğlenceli yerlerden biri Central Park. Özgürce koşabilecekleri uçsuz bucaksız bir alan. Çeşit çeşit ağaç, çiçek, böcek, çimlerin üzerinde yürüyen kaplumbağalar, ağaçlara tırmanan sincaplarla çok eğlenceli. Müzelerden Doğa’nın en fazla ilgisini çeken Modern Tarih Müzesi oldu. Modern Sanat Müzesi’ne de (MOMA) gittik fakat oradan çok mutlu ayrılmadı hatta biraz sıkıldı.
Times meydanındaki Toys r us dünyada görebileceğiniz en büyük oyuncakçılardan biri. İçinde dev bir dönme dolap var. Ama bu oyuncakçıda kendinizi kesebilirsiniz rahatlıkla. Yani benim hissiyatım öyle oldu. Her taraftan çılgın tezgahtarlar burnunuza oyuncakları sokuyor, bir yandan çocuğunuz hangi birine bakacağını şaşırıyor. Hadi buyrun geleceğin minik kapitalistleri tüketim cennetine burada adım atıyor.
Gezmek için keyifli bir şehir. Ancak en fazla 4-5 gün yeterli diye düşünüyorum. Daha fazlası bünyeye zarar. O gökdelenler üstünüze üstünüze gelmeye başlıyor bir yerden sonra. Paketlenmiş gıdaların devleşip sizi yiyebileceği, otelinizde 39. katta birden nefes alamaz hale gelebileceğiniz hissiyatına kapılıyorsunuz.