kadın
Kurt musun kuzu mu?
0 Adet Yorum
-23 Aralık 2016
“Bir hayat çok fazla kontrollü olduğu zaman kontrol edilemeyecek kadar az hayat kalır” diyor yazar, şair, Jungcu psikanalist Clarissa Pinkola Estes. Peki ya kontrolü tamamen yitirdiğinizde ne olur dersiniz? Vahşi hayata hoşgeldiniz.
Estes, kendisini, Latin geleneğinde eski öyküleri toplayıp saklayan kişi anlamına gelen Cantadora olarak tanımlıyor. Yazarın yirmi yılı aşkın sürede yazdığı kitabı “Kurtlarla Koşan Kadınlar” on sekiz dile çevrilmiş. Kitap bugün kadınların içsel yaşamları konusunda bir klasik olarak değerlendiriliyor. Yaklaşık bir buçuk yıl önce tanıştığım bu kitap tüm kadın arkadaşlarıma hediye etmek istediğim tek şey. Özellikle de kızı olanlara. Genelde her kitabı altını çizerek okurum, öykü ve roman da dahil olmak üzere. Kitap üstüne notlar almaktan da çekinmem. Çizerim, boyarım, yazarım. Her kitabı okuduğum dönem başka izler taşır bende çünkü. Örneğin aynı kitabı 5 yıl sonra tekrar açtığımda 5 yıl önce o kitabı okurkenki beni bulmak hoşuma gider. Fakat bu kitap her satırı altı çizilesi, her sayfası not alınasıydı. Benim için tam bir ders kitabı oldu diyebilirim. Dön dolaş kaç defa okudum açıkçası bilmiyorum. Hayır ne oldu yaladın yuttun mu diyeceksiniz? Kütüphanemin incisi, başucu kitabım olma niteliğine erişti diyelim.
Kitap, vahşi kadın arketipine dair mit ve öyküler içeriyor. Her öykünün sonunda ise Estes’in yönelttiği sorularla birlikte öykünün analizi yapılıyor. Öykülere yaklaşmanın birçok yolu var. Bana göre bu kitabı asıl değerli kılan Estes’in öyküleri ele alırken analitik ve arketipsel psikolojideki eğitiminden kazandıklarını kullanması. Estes, psikanaliz eğitimi sırasında beş yıldan uzun bir süre laytmotiflerin çözümlenmesi, arketipsel simgecilik, dünya mitolojisi, eski ve popüler ikonoloji, etnoloji, dünya dünleri ve tefsir üzerinde çalışmış. Ayrıca geçmişi çok eskilere uzanan bir anlatıcılar geleneğinden geliyor. Kendisine cantadora demesi de bu yüzden. Öykülerin içine yedirilmiş bize rehberlik eden dersleri ustaca yüzeye çıkartıp, olduğu haliyle nefis yorumlar yapıyor. Estes, “Masallar, mitler ve öyküler, vahşi doğanın arkasında bıraktığı patikayı seçip ayırt edebilmemiz için görme gücümüzü keskinleştiren kavrayışlar sağlar. Öyküde bulunan dersler bize henüz yolların tükenmediğini ve kadınları daha da derinlere ve kendi bilgilerinin en uç sınırlarına götürmeye devam ettiğini gösterir. Hepimiz yabanıl benliğin yolundan gidiyoruz “ diyor.
Peki neden vahşi kadın diyor dersiniz? Çünkü Estes’e göre vahşi ve kadın sözcükleri kadının derinlerde yatan psişesinin kapısında masal tıkırtıları yaratıyor. Vahşi kadın, aslında kapıyı açan bir isim sadece. Kadın hangi kültürden etkiler taşırsa taşısın vahşi ve kadın sözcüklerini sezgileri yoluyla anlıyor. Kadınlar bu sözcükleri işittiklerinde zihinlerinde çok ama çok eski bir anı canlanıyor ve yaşama geri dönüyor. Bu anı, vahşi kadınsılıkla aramızdaki mutlak, inkar edilemez ve değiştirilemez akrabalığımıza ilişkindir; ihmalden ötürü hayalete dönüşmüş, aşırı evcilleştirme nedeniyle mezara gömülmüş, içinde yaşanılan kültür tarafından yasadışı ilan edilmiş ya da artık hiç anlaşılmayan bir ilişki olabilir bu. Bazı kadınlar için vahşi olanın tadı gebelik sırasında, çocuklarını emzirirken ve büyütürken onlarda görülen değişim mucizesi sırasında, sevilen bir bahçenin müdavimi olmak gibi bir aşk ilişkisinin müdavimi olduklarında çıkageliyor.
Vahşi kadının izi bulunduğunda kadınların ona yetişmek için atlarını mahmuzlamaları, masayı terk edip ilişkilerini kesip atmaları, zihinlerini köşe bucak temizlemeleri, yeni bir sayfa açmaları, mola vermekte ısrar etmeleri, kuralları ihlal etmeleri, dünyayı durdurmaları alışıldık bir durum çünkü artık o olmadan yola devam etmek mümkün değil. Vahşi doğasının bulan kadının yaratıcı hayatı çiçek açıyor, ilişkileri anlam ve derinlik kazanıyor, cinsellik, yaratıcılık,iş ve oyun döngüleri yeniden kuruluyor.
Kitapta vahşi sözcüğü, denetimden yoksun anlamına gelen günümüzdeki küçümseyici kullanımıyla değil, doğal bir hayat, doğuştan gelen bir bütünlük ve sağlıklı sınırlara sahip olunan bir hayat sürmek anlamında kullanılıyor. Yani bütün dişilere destek gücü veren bir metafor olarak düşünebiliriz vahşi sözcüğünü.
Buradaki vahşi kadın arketipi, şiirdeki öteki, uzak orman ya da dost. Farklı psikoloji ekollerinde id, benlik. Biyolojide temel doğa. Cantadoralar ona zamanın sonunda yaşayan kadın, bilge ya da akıllı doğa diyebiliyorlar.
Kitapla ilgili daha uzun yazmak isterdim ama iyisi mi siz alın koyun başucunuza. Bir renkli bir kalem koyu yanına beni hatırlayın. Son olarak kitaptan;
“Sağlıklı kadın tıpkı bir kurt gibidir. Sağlam, kunt, diri, hayat verici, konumunun bilincinde, yaratıcı, sadık ve göçebedir. Ancak vahşi doğadan ayrılmak kadının kişiliğinin zayıflamasına, bir hortlak ve hayalet halini almasına yol açar. Postu kolay deldiren, çelimsiz, sıçrayamayan, avlanamayan, doğuramayan, bir hayat yaratma yeteneğinden yoksu biri olmak için burada değiliz. Kadınların hayatı durağanlık içindeyken ya da can sıkıntısıyla dolu olduğunda, bu her zaman için vahşi kadının ortaya çıkma zamanının geldiğini gösterir; ruhun yaratıcı işlevinin deltayı doldurmasının zamanıdır.”
Aman diyim postunuzu koruyun…
2 Ekim 2015